Aile içi şiddet modern dünyanın yaşadığı en önemli toplumsal sorunlardan biridir. Şiddet uygulayan bir ebeveyn ruhsal açıdan sağlıksız bir çocuk yetiştirir. O çocuk bir yetişkin olur ve onun da çocukları olur. Çocukluğunda şiddet gören yetişkin de çocuğuna şiddet uygular ve şiddet nesillerden nesillere aktarılır. Bir şiddet toplumu oluşur. Bir aile üyesinin tehdit veya baskı yoluyla fiziksel, ruhsal, cinsel ve ekonomik yönden zarar görmenize neden olan bütün davranışlarına aile içi şiddet diyebiliriz. Bu tanımı yaparken özellikle fiziksel, ruhsal, cinsel ve ekonomik yönleri vurguladık çünkü şiddet yapısı itibariyle dört şekilde uygulanmaktadır.
Fiziksel Şiddet
Fiziksel şiddet, bir aile bireyinin diğer bir aile bireyine fiziksel yönden zarar vererek uyguladığı şiddet türüdür. En bilinen fiziksel şiddet örnekleri; tokatlamak, tekme ve yumruk atmak, yüzüne kezzap atmak, kesici delici aletlerle yaralamak, işkence yapmak, üzerinde sigara söndürmek ve sakat bırakmaktır.
Psikolojik Şiddet
Psikolojik şiddet ise kişinin travma başta olmak üzere ciddi ruh sağlığı sorunlarına sebebiyet verecek şekilde uygulanan şiddet türüdür. Tehdit etmek, bağırmak, hakaret etmek, aşağılamak, eve hapsetmek, baskı yapmak da en bilinen psikolojik şiddet türleridir.
Cinsel Şiddet
Cinsel şiddet ise cinsel öğeler kullanılarak uygulanan şiddet türüdür ve evli dahi olsa istemeden cinsel ilişkiye girmeye zorlamak, başka insanlarla cinsel ilişki yaşanmasına yönelik baskı yapma, fuhşa ve ensest ilişkiye zorlama ve sözlü cinsel içerikli mesajlar atma da en bilinen örnekleridir. Ne yazık ki toplumun bazı kesimlerinde cinsel şiddetin aile içinden gelmesi durumunda sessiz kalınması gibi bir baskı unsuru vardır ki şiddete mazur kalan kişinin travmasının artmasına neden olmaktadır.
Ekonomik Şiddet
Bahsedeceğimiz son şiddet türü de ekonomik şiddettir. Ekonomik açıdan kişiyi zor durumda bırakarak gerçekleştirilir. Para vermemek, elindeki maddi imkanları zorla almak ve çalışmasına izin vermemek bu türün en bilinen örnekleridir. Özellikle evde sadece erkeğin çalışması ve kadının eğitim seviyesinin düşük olması durumunda kadının ekonomik şiddete uğraması oldukça sık görülür.
Neden Şiddet Uyguluyorlar?
Şiddet, tarihi çok eski bir kavram. İnsanoğlunun var olduğu dönemlerden beri kişiler kendilerinde şiddet uygulama hakkını bulmuştur. Peki neden şiddet uygulanır? Bu kavramı farklı pencerelerden bakarak inceleyeceğiz. Öncelikle şiddet uygulayan kişilere baktığımızda bazı psikopatolojik sorunların varlığını görmekteyiz. Şiddet uygulayanlarda sıkça gördüğümüz alkol ve madde kullanımıdır. Bağımlı kişi madde etkisi altındayken kontrolü kaybettiği ve aynı zamanda sağlıklı düşünemediği için aile bireylerine şiddet uygulayabilir. Ertesi gün maddenin etkisi geçip de uyandığında ise önceki gece ne yaptığını hatırlamayacaktır.
Kişilik Bozukluğu Olabilir
Alkol ve madde kullanımına ek olarak bazı kişilik bozukluklarında da sıklıkla şiddet unsurunu görmekteyiz. Antisosyal kişilik bozukluğu olan kişilerin sıklıkla kavga çıkardığı ve şiddet öğelerini kolaylıkla sergilediğini söyleyebiliriz. Şiddet uygulayan antisosyal kişi, uyguladığı şiddete kılıf uydurarak yaşanan durumdan sıyrılmaya çalışır. Haksızlığa uğradığını ve karşı tarafın yaptıkları neticesinde bu cezayı hakkettiğini söylemesi antisosyal kişilik bozukluğu vakalarında bir hayli olasıdır. Sınırda ve paranoid kişilik bozukluklarında da keza şiddet eğilimini oldukça sık görmekteyiz.
Genel anlamda kişilik bozukluğu olan bireylerde şiddete eğilimi paranoid bir bilişe sahip olmalarıyla açıklayabiliriz. Bu şüpheci bilişsel yapıları sebebiyle aslında birçok kişi için herhangi bir tehlike arz etmeyen durumu kendilerine yönelik narsisistik bir eylem olarak değerlendirirler. Bu eyleme karşılık olarak da bu eylemi gerçekleştirdiğini düşündüğü kişiye şiddet uygular. Aynı zamanda kişilik bozukluklarında çok sık şekilde dürtü kontrol sorunlarını görmekteyiz. Dürtüsel olarak adlandırdığımız kişiler, sonuçlarını düşünmeden ve hesaplamadan bir eylemi gerçekleştirirler. Dürtüsel davranışlar ve öfke çok iç içe kavramlardır. Kişi bir aile bireyine karşı öfkelenir ve yaşadığı öfke patlaması neticesinde aile bireyini mutfaktan aldığı bıçakla yaralar. Bıçakla yaralama öncesi ve esnasında yaralamanın neticesinin o aile bireyinin hayatını kaybetmesi ve kendisinin de cezaevine girme ihtimaliyle sonuçlanabileceğini düşünmemektedir.
Şiddeti Öğrenmiştir
Şiddet, öğrenilen bir kavramdır ve nesillerden nesillere aktarılabilir. Eşlerine veya çocuklarına şiddet uygulayan erişkinlere bakıldığında çocukluklarında önemli bir kısmının aile içi şiddetinin mağduru olduklarını görmekteyiz. Çocukluğunda süregelen şekilde şiddete maruz kalan erişkinin içselleştirdiği öfke, korku ve çökkünlük duyguları yaşamını çok ciddi ölçüde etkileyecektir. Çocuklukta uzun yıllar boyunca süregelen şiddet unsuru sonucunda oluşan düşünsel yapı, artık erişkinde farklı formları ile şiddeti meydana getiren bir saldırganlık kaynağı olmuştur. Çocuklukta gördüğü şiddetin yansıması olarak erişkinlikte kadın ve erkeğin farklı cevaplar verdiğini de görmekteyiz. Erkek çocuk, babasının annesine uyguladığı şiddeti yıllar boyu gözlemlemiş ve evlenip kendi ailesini kurduktan sonra da eşine uygulamaya başlamıştır. Kız çocuk ise annesinin yıllar boyu babasından şiddet görmesini izler ve annesinin bu yaşanan duruma rağmen durumu kabullenmesini gözlemler. O da eşinden şiddet gördüğü halde bu durumu kabullenecek ve sıradan karşılayacaktır.
Sonuçlarını Göze Alıyordur
Bir diğer kurama göre ise aile içi şiddete başvuran kişi bir kâr zarar dengesi yürütmektedir. Kâr, kişinin şiddet uyguladığı zaman elde edeceği şeyi temsil ederken zarar ise aynı kişinin şiddet eylemi karşısında karşılaşacağı sorunlardır. Bu sorunlar genellikle çevresinden dışlanması veya yasalarla başının belaya girmesi şeklinde olacaktır. Eğer kişi zararı göze alabiliyorsa, o zaman kâr olarak gördüğü şiddet eylemini işleyecektir. Bu sebeple, aile içi şiddete yönelik yasaların ağırlaştırılması ve uygulamadaki sorunların giderilmesi tamamen engellemese dahi en azından toplumdaki şiddet vakalarını oldukça azaltacaktır. Şiddet vakalarının tamamen engellenemeyeceğini belirtme sebebimiz ise şiddet uygulayan kişinin yukarda da bahsettiğimiz gibi patolojik bazı bozukluklarının olması ihtimalinden kaynaklanmaktadır. Örneğin; antisosyal kişilik bozukluğu olan kişi sağlıklı bir kâr-zarar hesabı yapamayacaktır ve uygulayana karşı zararlarına rağmen yine de şiddet uygulayacaktır.
İçinde Yaşadığı Kültürün Etkisiyle
Ayrıca bu muhakemede kültürün de ciddi etkileri vardır. Bunu en çok da töre cinayetlerinde görmekteyiz. Töre cinayetini işledikten sonra polis birimlerine gidip teslim olan kişi kendisine işlediği cinayet karşısında verilecek cezayı bilmektedir. Ancak gerek akrabalarının gerekse kendi söylemi, cinayetin işlenme sebebini namusu temizlemek olarak açıklamaktadır. Cinayeti işleyen açısından namusu temizlemek, haklılık ve onaylanma hissi yaratmaktadır.
Her ne gerekçe ile olursa olsun şiddet, herhangi bir soruna çözüm getirmeyen ve mağduruna olduğu kadar uygulayan kişi için de ciddi sonuçlar yaratan bir olgudur. Şiddet mağdurlarının her ne sebeple şiddete uğramış olursa olsun gerekli mercilere şikâyette bulunması gerekmektedir. Özellikle Türkiye gibi şiddetin son yıllarda ne yazık ki sıradanlaştığı bir ülkede giderek artan şekilde kamu ve sivil toplum kuruluşlarına önleme, ruh sağlığı uzmanlarına da müdahale görevi düşmektedir.