Panik bozukluk, yineleyen ve öngörülemeyen panik ataklarla beraber gördüğümüz, bireyde atakların sonucu olarak kalp krizi geçirerek ölüm, kontrolü kaybetmek ve felç vb. ciddi kaygıların gözlemlendiği bir hastalıktır. Aslında çoğumuz hayatımız boyunca en az bir kez panik atak yaşarız, ancak bazıları panik bozukluğu sürekli yaşar. Panik bozukluk sahibi olan kişilerde sık sık acil servise başvuru gözlemlenmektedir çünkü kişi kalp krizi geçirdiğini ve hayatının tehlikede olduğunu düşünmektedir. Panik bozukluk olan kişilerde fiziksel belirtiler, duygular ve düşünceler etkileşim halindedir. Örneğin; birey, nabzının normalden daha hızlı attığını fark etti ve içini “kalp krizi geçiriyorum” şeklinde bir düşünce kapladı. Bu düşünce, korku ve kaygıya sebep oldu ve vücut tarafından adrenalin salgılandı. Bu salgı ile bireyde kalp krizi geçireceğine dair emareler artış gösterdi ve böylece kalp atışı daha da hızlanmış oldu.
Panik Atak Belirtileri
Panik atak sırasında bireyde bazı belirtiler gözlemlenir. Çarpıntı hali, göğüs ağrısı, nefeste daralma, kişinin kendini boğuluyormuş gibi hissetmesi, terleme, mide bulantısı, karın ağrısı, üşüme ve titreme, ateş hissi, vücutta uyuşukluk ve karıncalanma hisleri, baş dönmesi, ölüm korkusu, delireceğini düşünme gibi semptomlar gözlemlenebilir. Bunlara ek olarak, depersonalizasyon (kişinin kendi vücuduna yabancılaşması) ve derealizasyon (kişinin çevresine yabancılaşması) görülebilir. Ayrıca bir tehlike veya felaket beklentisi veya kişinin tehlikeli bir sona yaklaştığı düşüncesi veya panik atağının gerçekleştiği mekandan kaçış eğilimi de genellikle görülmektedir. Belirttiğimiz bu belirtilerin hepsinin herhangi bir atak sırasında görülmesine gerek yoktur.
Panik Ataklar
Genelde ataklar dakikalar sürer. Çoğunlukla 5–30 dakika aralığında veya nadiren birkaç saat boyunca devam edebilir. Panik bozuklukta atak sıklığı ve şiddeti değişiklik göstermektedir. Örneğin; bir kişide haftada iki veya daha sık görülürken, bir başka kişide aylar boyunca hiçbir atak görülmeyebilir. Panik bozukluk, kronik ancak inişli çıkışlı bir seyir izlemektedir. Panik bozukluğun görülme sıklığı %1,5-3,5 arasındadır. Genelde ilk olarak 20-35 yaşları arasında başlamaktadır. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat daha fazla görülmektedir. Ayrıca bireyde panik bozukluk görülme riski, birinci derece akrabalarında panik bozukluk geçmişi varsa, 4 ila 7 kat daha fazladır.
Panik Atak Sırasında Neler Yaşanır?
Panik bozukluğun oluşumu kişiden kişiye göre farklar gösterse de genel bir profil çizmek gerekirse; kişinin ortada herhangi bir gerekçe yokken aniden başlayan göğüs ağrısı, göğüs sıkışması, çarpıntı, nefes almada güçlük, terleme, titreme, üşüme, mide bulantısı, karın ağrısı, baş dönmesi, denge kaybı, vücutta uyuşukluk veya karıncalanma hisleri görülür. Kişi bu belirtileri yaşayınca kalp krizi geçirdiğini düşünerek ciddi bir ölüm korkusu yaşar. Buna ek olarak, bazen de çıldıracak, cinnet geçirecek veya bunların sonucunda çevresindekilere veya sevdiklerine zarar verecekmiş hissi de yaşayabilmektedir. Kişi, bunları yaşarken kendisi veya yakınındakiler tarafından en yakın acil servise götürülür. Acil serviste hekimler tarafından önce fiziksel muayene yapılır ve emin olmak için birçok röntgen, EKG, BT vb. yöntemler ile fiziksel bir rahatsızlık olup olmadığı taranır ancak herhangi bir bulguya rastlanamaz ve kişi sakinleştirici bir iğne yapılarak evine gönderilir.
Panik Atak Mı Kalp Krizi Mi?
Kişi neyi olduğunu sorulduğunda ise hekimler tarafından psikolojik kaynaklı olduğu cevabını alır. Kişinin bu cevabı aldıktan sonra kısa bir süreliğine içi rahatlar ancak daha sonra yaşayacağı her atak ile acil servise taşınmaya başlayacaktır. Her acile gittiğinde tekrar tekrar muayeneler, tetkikler ve testler gerçekleştirilir ancak hiçbir fiziksel olgu bulunamaz. Ancak kişi bir yandan da iyileşememekte bu döngü sürmektedir. Bu süre zarfında kişinin kaygı seviyesi de iyice artış göstermiştir çünkü kişiye göre fiziksel bir rahatsızlığı vardır ancak doktorlar kendisine tanı koyamıyordur. Zaman zaman da belirtilerin karıştırılması sonucu yanlış tanı konulan kişi, tansiyon ve kalp ilaçları bile kullanmaya başlamış ancak yine de iyileşememektedir.
Beklenti Anksiyetesi
Ataklar tekrarladıkça, kişi, iki atak arasındaki dönemde; gergin, huzursuz ve kaygılı bir biçimde her an yeni bir atağın gelmesini bekler. Bu endişeli süreç “beklenti anksiyetesi” olarak isimlendirilir. Ataklar genelde beklenmeyen zamanlarda ve hazırlıksız ortamlarda geldiği için de bu endişe daha da artar. Ataklar çoğaldıkça, kişinin kalp krizi geçirip ölmesi, felç olması veya çıldırma korkuları iyice yerleşir. Kişi artık evde kimsenin olmadığı zamanlarda kalp krizi geçirme korkusu yaşamaktadır. Acil servise yetişemeden ölmekten, çıldırıp intihar etmekten, kendisine veya sevdiklerine zarar vermekten oldukça fazla korkarlar.
Bir süre sonra ise ataklara ve ataklar esnasında olacağını düşündüğü bir takım felaketlere yönelik bazı önlemler almaya ve bazı davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Örneğin, kişi, ataklara neden olabileceğini düşündüğü bir takım faaliyetlerden vazgeçer. Ataklara karşı evinden çıkarken yaşadığı kaygı ve korku ile başa çıkabilmek için ilaç ve hatta alkol ve madde dahi kullanmaya başlar. Atak esnasında kontrolünü yitireceğini düşünerek aile üyelerine zarar vereceğini düşünen kişi önlem almak amacıyla evdeki tüm kesici delici aletleri saklar. İlerleyen panik bozuklukta ölüm korkusunu ciddi şiddette hissettikleri için tüm zamanını hastane bahçesinde geçirmeyi veya evini seçerken hastaneye yakın yerlerden seçmeyi tercih edenler görülmektedir.
Panik Atağı Tetikleyen Nedir?
Atakları nelerin tetiklediğini bilmek de kişi açısından çok kritiktir. Kötü beslenme alışkanlıkları ve düzensiz beslenme sonucu oluşan kan şekeri düzeyi atakların önemli tetikleyicilerindendir. Ayrıca sık nefes alıp verme hareketi de panik atak semptomlarını başlatmaktadır. Çoğumuzun stresli anlarda nefesi biz farkına varmadan sıklaşmaktadır. Buna ek olarak, sindirim problemleri ve besin alerjileri de ataklara sebep olabilmektedir. Antidepresan ilaçlar, özellikle kişinin kullanımına başladığı ilk hafta içinde panik atakların oluşmasına sebep olabilir. Kafein, sigara, alkol ve bazı maddeler (LSD, esrar ve kokain vb.) panik ataklara sebep olabilirler. Sakinleştirici etkisi olan herhangi bir ilacı bir anda kesmek de panik atakların ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Aynı zamanda amfetamin ve astım tedavisinde verilen bazı ilaçlar da panik atakları tetikleyebilir. Son olarak, bedensel ağrılar da panik atağı tetikleyebilir.
Panik Atak Tedavisi
Panik bozukluk tedavisinde iki en etkili yöntem, ilaç tedavisi ve Bilişsel Davranışçı Terapidir. Özellikle bu ikisinin birlikte kullanımı tedavinin başarı şansını yükseltmektedir. Panik Bozukluk tedavisinde sıklıkla atakları önleyen ilaçlar kullanılmaktadır. Bunlar antidepresanlar ve anksiyolitiklerdir. Psikiyatrist panik bozukluk tanısı almış kişinin ihtiyacı olan ilaca karar verdikten sonra düşük bir doz ile başlamasını tavsiye edecek ve daha sonra dozun artışına karar verme konusunda düzenli takipler yapacaktır. Genelde ilaç kullanımı en az bir yıl sürdürülür ve daha sonra yavaşça azaltılarak sona erdirilir
Bilişsel Davranışçı Terapi ile kişide var olan ve tümüyle “zararsız” olan atak belirtilerine yönelik yanlış bilgi ve inanışlarının değiştirilmesi ve kişinin bu belirtiler ile korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır. Kişi atağın geleceğini düşündüğü ve kaygı duyduğu için tek başına bulunmaktan kaçındığı yer ve durumlar ile kademeli biçimde yine karşılaştırılır, böylece kişinin korkularını yenmesi hedeflenir. Bilişsel Davranışçı tedavi yönteminde terapist tarafından danışana dışarı çıkma, toplu taşıma araçlarına binme gibi kişinin, korku ve yaşadığı atakları nedeniyle gerçekleştiremediği faaliyetleri en basitinden başlayarak “alıştırma ödevleri” verilir. Panik bozukluk yaşayan kişi, basit ödevleri gerçekleştirdikçe daha zorlarına geçecek ve bütün korkulan durumlar sona erinceye kadar ödevler yapılmaya devam edilecektir.